Her şey bir cümleyle başlamıştı; sıradanlığı nispetinde mistik mâsumiyeti nisabında kışkırtıcı bir cümleyle: "Gönlü yaş almayanlara hep genç kalanlara aşkın hakkını ona teslim edenleredir bu sesleniş."
Kapılıp gitmiştim bu seslenişe; hayır toyluktan değil câhillikten hiç değil bir çölün ortasında susuzluktan şerha şerha yarılmış kalbimin söz dinlemez delişmenliğinden belki belki gün ışığından karanlık dehlizler yontma arzusundan belki de içimde dört mevsim gümbürdeyen davulların yankısını anlamlı kılma arayışından...
Oysa uçurumlarla dolu bir dağın eteğindeki granit kaya gölgesinde ufku tarayan ve âdeta heykel kesilmiş öncü süvarinin dikkatiyle ya da elindeki keskin neşteri nâzenin derinin hangi kesitine vuracağını tespite çalışan cerrahın titizliğiyle bir an durmalı çok derin bir nefes almalı o nefesi gıdım gıdım dışarı salarken düşünmeliydim.