“Senin Çağın Geçer Olur”, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenileşme yüzyılı olarak nitelendirilebilecek 19. yüzyıl ve 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan ekonomik gelişmeleri hikaye tadında aktarıyor. İktisat tarihçisi Dr. Şefik Memiş’in kaleme aldığı “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İktisat Hikayeleri”nin yer aldığı kitaba Karacaoğlan’ın dizeleri isim olarak verilmiş. Türklerin fuarcılık deneyimi, Türk yöneticileri ve müteşebbislerinin değişen çağa ayak uydurma çabalarının da aktarıldığı hikayeler, Cipola tadında üslubuyla dikkat çekiyor.
Yazar, kitabın önsözünde “Senin Çağın Geçer Olur”u şöyle anlatıyor:
“Osmanlı coğrafyasında 19. yüzyıla böyle girildi. Değişen iktisadî anlayışa ve uygulamalara karşı savunma refleksleri kifayet edemeyen Doğu’nun sakinleri, hayatlarına anlam katan ilkelerden ödün vermeden ‘çağını’ yakalamanın peşine düştüler. Üretim ile tüketim arasına sıkışıp kalmadan ‘kendi’ olmasını sağlayan kadîm tarzla yoğrulan yeni bir üretim zihniyetinin oluşum sancısı da böyle meydana geldi.
İşte bu kitapta yer alan makaleler tam da o döneme denk düşen birbirinden farklı olayları anlatıyor. Bir yanda 1990’lı yılların sonuna kadar Anadolu’nun her şehrinde, her köyünde görmenin mümkün olduğu geleneksel üretim tarzının ifadesi “çarpana”; diğer yanda 20. yüzyıla girmeden kendi ürettiği kumaşlarla diktiği Yeniçeri kıyafetlerini Amerika’da satmak için bürokrasinin yok edilemez endişe ve engellerini aşmaya çalışan Türk bir müteşebbis… Üstelik, bizzat padişahı araya koyarak bürokratların hakkından geleceğini bilecek kadar da irfan sahibi…
Aynı şekilde, dünyanın gittiği istikameti adım adım takip etmek için her dünya fuarına ülkesini yüceltecek bir yenilikle katılan Osmanlı tüccarı bir yanda, o fuarları görmese bile özgürlüğünü kaybedip cezasını çektiği hapishane duvarları arasında tüm dünya için üretim yapabilecek ehliyet ve ruhta bir Anadolu evladı diğer yanda…
Tüm bunları aktaran hikayeler, alakasız gibi dursalar da bir ‘pazıl’ın parçaları gibi bütünleşince, aslında ne büyük iktisadi bir potansiyelin; büyük bir ilkeler bütünüyle buluşunca da ne kadar büyük ve insanı önceleyen bir tarz-ı cedidin ortaya çıktığına şahitlik ediyor. Hikaye tadında bir iktisadın izlerini sürerken, aslında 1945’ten beri bizi “sıkıca” kavrayan ve vazgeçilmez olduğuna inandıran bir ekonomik yaşamın neresinde olacağımızı kestirmemize ışık tutmaya çabalıyor.”