"Avrupa, Makyavel'den beri kasideler okur şiddete. Hristiyanıyla, maddecisiyle, sosyalistiyle bir sara nöbeti içindedir. Ama şiddet, tarihin hiçbir döneminde çağımızdaki kadar yüceltilmemiştir. Sorel'in Şiddet Üzerine Düşünceler’iyle başlayan bir isteri nöbeti, Batı’nın sözde irfanını bir cinayet kışkırtıcısı derekesine düşürdü." Cemil Meriç
Georges Sorel’in Şiddet Üzerine Düşünceler’i şüphesiz 20. yüzyılın en tartışmalı, en dehşet verici ve en tehlikeli kitaplarından biri. Ne sol ne de sağ Sorel’in çağrısını sahiplenir, kendisinden ilham alan devrimci hareketleri dahi korkutmuştur, ekseriya deccal muamelesi görür. Sorel şiddet, mit, genel grev kavramları etrafında ördüğü kuramıyla, modern çağın kapitalist dekadansını ve burjuva toplumunun çıkışsızlığını yarmak ister. Avrupa’da ebedi barışın konuşulduğu fin de siècle (yüzyıl sonu) ikliminde Sorel kana bulanacak bir yüzyılın haberini verir, işçi sınıfını barbarlığın geri dönüşüne hazırlar. İngiliz romancı J.B. Priestley, altmışını geçmiş, Légion d'honneur’lü emekli bir mühendisin nasıl olup da böyle bir kitap yazdığı anlaşılırsa modern çağ da anlaşılmış olur der. Neoliberalizmin, geçtiğimiz yüzyılın mücadelelerinin kazanımlarını tarumar edişinin ardından devrimci sendikalizmin bu kurucu metni yeniden okunmayı ve bu kez anlaşılmayı talep ediyor.
“Sorel çelişkili bir şahsiyettir hâlâ. Ondokuzuncu yüzyılın öteki ideologları ve peygamberleri güvenli bir biçime etiketlenip ve sınıflandırılmışlardır. Mill, Carlyle, Comte, Darwin, Dostoyevski, Wagner, Nietzsche ve hatta Marx’ın doktrinleri, etkileri, kişilikleri güvenli bir biçimde fikirler tarihi müzesinin ilgili raflarında yerlerini almışlardır. Sorel ise, tıpkı yaşarken olduğu gibi, sınıflandırılmamışlığını korumakta.” Isaiah Berlin