Bana göre siyah, sanatın annesidir; siyah doğurur, sanat görünüşe taşınır. Bunun için sanatçının siyahı döllemesi gerekir, döllenen siyah, sanatçıyı doğuma hazırlar, doğum sorunsuz gerçekleşirse, sanat sanatçıya, sanatçı siyaha teşekkür eder: İnsan öldüğünde beyaz renk de ölür ve siyaha katılır; ölen diriltilirken, beyaz da diriltilir; siyah renk ile vedalaşma, beyazın dirilmesinin çırpınışıdır.
Işıklı âlemde (görünen-beyaz- âlemde), yani fiziğin diliyle konuşursak Newton mekaniğinin tanımladığı dünyada, her şey, daha açık ifadeyle doğa ya da doğa parçası her şey, ısı ve ışık, yani beyazını tüketerek varlığını sürdürür. Saçacak ısısı ve ışığı, yani beyazı kalmadığında, varlığı yok olmaz, dönüşüm geçirir; ışıklı âlemden (beyazdan) karanlık âleme (siyaha) taşınır, somut bir nesne iken olasılık olur.
Bu kez, karanlık ve soğukluk saçarak varlığını sürdürür. Saçacak karanlığı ve soğukluğu kalmadığında, dönüşüm geçirir, olasılık olmaktan çıkar gerçekleniş durumuna taşınır, yani, karanlıktan (siyahtan) ışık (beyaz) olarak doğar ve ışıklı âlemin (beyazın) bir parçası olur.
Ruhumuz-bilincimiz kendini, kendi aleyhine çevirip karanlığa salamıyorsa eğer, karanlığın ipliklerinden dokunmuş akşam, ince bir perde gibi iniverir aramıza; aydınlıktan yakamızı kurtaramayız, önümüzde çığlımızı yutan ve içkin gerçeği bizden gizleyen kör bir karanlık duvar olur.