Michels`in önemli tespitlerinden birisi, parti/örgüt içindeki işlevsel farklılaşmalar sonucunda başlayan sürecin, liderlerin kitleden kopmasıyla sonuçlandığının ortaya konulmasıdır. Ona göre, başlangıçta, liderler kendiliğinden ortaya çıkarlar; işlevleri aksesuar bir mahiyet taşır ve gereksizdir. Ancak, kısa sürede profesyonel liderler haline gelirler ve gelişimlerinin bu ikinci aşamasında, sürekli ve yerinden oynatılamaz bir nitelik kazanırlar.
Bu noktada, eserin en önemli çıkarımlarından bir diğeri de, oligarşi olgusunun ortaya çıkmasının kısmen psikolojik nedenlere dayandığı şeklindedir. Michels`e göre, oligarşi, partilerin önde gelen kişiliklerinin yaşamları boyunca geçirdikleri ruhsal dönüşümlerin yanı sıra, daha da fazla olarak, organizasyonun kendi psikolojisi diye ifade ettiği şeye, yani her disiplinli siyasi bütünün birleşmiş olmasından kaynaklanan taktik ve teknik gerekliliklere de bağlıdır. Buradan hareket ederek, siyasal partilerin temel sosyolojik yasasını "Seçilmişlerin seçenler, görevlendirilenlerin görevi tevdi edenler ve delegelerin kendilerini atayanlar üzerindeki hakimiyetini yaratan örgüttür. Örgüt`ten bahseden, aynı zamanda oligarşiden de bahsetmiş olur." şeklinde formüle eder. Bu nedenle, çeşitli demokrasi biçimlerinde görülen oligarşik yapıların ortaya çıkma olgusu yapısal zorunlulukların bir sonucudur. Sosyalist ve hatta anarşist olsun, her türden örgüt bu zorunluluktan etkilenmektedir.