Hissettiklerimi anlamlandıramıyordum. Heyecanlı mıydım, endişeli mi, yoksa sadece meraklı mı? Cinsiyetlerin özünü birbirinde kaybetmiş bir haldi. Kendine özgü, ama yine de her birinden bir parça taşıyordu. Güzelliğinin tanrının bir armağanı olduğu gün gibi ortadaydı, ama yanlış zamanda ve yanlış şekilde verilmiş cömert bir armağan.
Ve bir gece bütün yalnızlıklarımızla birlikte el ele tutuşarak geçiyorduk şehrin en ihtişamlı insan köprüsünden...
Saatimizi mutluluğa kurmuştuk oysa ama pil hiç dayanmıyordu. İki kara parçası arasında bir boğaz vardı ve bizim köprülerimiz çoktan yıkılmıştı...