Kendini bilmeyen adeta ruhunun renklerini kaybetmiş bir tuvalden farksızdır. Bir piyanist nasıl piyanosuyla iletişim kurup onu kontrolü altına alıyorsa aynı şekilde insanda ruhunu, düşüncesini, bilgisini, bakış açısını aynı duyarlıkla bilmesi gerekir. Yeryüzünün karanlık tarafında durmamak için "kendini tanıyarak" güneşin parıltılı beyazına geçmek gerekir.
Bu yüzden ben şimdilik bavulumda en fazla yere "kendini tanı"ya bıraktım. Gerçi bir sürü şeyi attım bavuluma; umudu, sevgiyi, barışı, adaleti, huzuru, insanlığı, kardeşliği, aklı, mantığı, birlik beraberliği... Ama sanırım bavulumun delik tarafına denk geldiği için hiçbiri yaşadığım coğrafya nasip olmadı. Sonra gerisin geriye dönerek birkaç tanesini toplamaya çalıştım ama onların da eli yüzü düzgün değildi sanki üzerinde tır geçmiş gibiydi. En çok da barış, sevgi, akıl ve mantık pejmürde olmuştu. Sanki tır hızını alamamış bir daha, bir daha, bir daha üzerinden geçmişti. Bu yüzden bavuluma daha fazla bir şey atamadım ve bütün
ömrüm boyunca döktüklerim için gözyaşı dökmeye devam ediyorum.