Tam ismi Ahmed b. Acîbe el-Hasenî olan yazar, zâhirî ilimlerde edindiği kariyeri zirvedeyken İbn Atâullah el-İskenderî’nin Hikem adlı eserinden o denli müteessir olur ki tasavvufî yolculuğuna başlar. Tasavvufî eğitimi sırasında, şehir çarşısında ya da cami önünde dilenmek, sokaklardaki çöpleri süpürmek gibi hayli ağır vazifeleri yerine getirir ve yıllar süren zorlu seyahatlere çıkar. Bu seyahatlerinde İbn Acîbe, İbnü’l-Arabî, İbnü’l-Fâriz, Şüşterî gibi bazı sufilerin bir kısım eserlerine şerhler kaleme alır. Seyrü sülûkunu tamamlamış, kâmil bir şeyh olarak birçok müride yol gösteren İbn Acîbe 1809’da vefat eder.
Yazmaya hiç ara vermemiş bir sufi olan İbn Acîbe, elinizdeki bu eserde tasavvuf terminolojisindeki, hâllere, makamlara ve bazı özel nitelikteki kullanımlara tahsis edilmiş yüz kırk üç terimi ele alıyor. Sufilerin kendi aralarında kullandıkları, eserlerinde çoğu kez açıklama ihtiyacı hissetmeden yer verdikleri terimleri, özlü, vurucu ve iç bütünlüğe sahip bir üslupla açıklıyor yazar. Bu eserin, kullanışlı, özlü ve özellikle hemen her terimde uyguladığı ve manevi mertebe açısından üç insan tipini (avam, havas, hâssatü’l-havas: sıradan mümin, manevi seçkin, seçkinlerin seçkinleri) kuşatan yaklaşımı nedeniyle özgün bir el kitabı olduğuna kuşku yok.