Türk milletinin en faal ve icrââtı bereketli şûbesini teşkîl eden Oğuzların efsânevî atası Oğuz Kağan adıyla anılan destânın son bölümünde oğul ve beylerine hitâben manzûm bir konuşma yapar. Bütün Türklere bırakılmış vasiyetnâme hükmündeki o hâlleşmenin en tesirli bölümü Türk Devleti'nin müstakbel sınırlarını çizen şu mısrâlardır:
"Takı taluy takı müren
Kün tuğ bolgıl kök kurıkan"
Günümüz Türkçesine "Daha deniz daha ırmak / Güneş tûğ (bayrak) olsun Gökyüzü çadır" diye aktarabileceğimiz bu nefis söz teksîfini bu kitapta ele alınan Türk kahramanlarının tamâmı mefkûre bilmiş ve devletimize "daha denizler daha ırmaklar" ilâve etmişlerdir.
1402-1683 yılları arasında Oğuz Kağan'ın vasiyetine uygun şekilde üç kıt'ada Orhun ile Tuna'ya kardeş ırmaklar arka arkaya Türk atlılarını köprülerinde ve nehir donanmalarında taşıma bahtiyârlığına ermişlerdir. Orhun'un ve Tuna'nın selâmları Nil sularına karışmış Fırat ve Dicle'in yanık türküleri İdil (Volga) ve Turla (Dinyester)'da yankılanmıştır. Yine bütün bu Türk ırmakları hepsi de birer Türk gölü hâline gelen denizlere dökülme saâdetini köpüklü sularıyla coşarak yaşamışlardır. Marmara'da başlayan denizle tanışma mâcerâmız daha önceki göl tecrübelerini de sırtlayıp tez zamanda Karadeniz Adalar Denizi Akdeniz Kızıldeniz'e kulaç ve kürek ulaştırıp fevkalâde usta hünerli denizcilerimizi cümle âleme duyurmuştur.