Gösterdiği yere baktım. Meşrutiyet’le Atatürk Bulvarı’nın kesiştiği köşede, sokak lambasının sarı ve solgun ışığının altında dikilen uzun boylu adamın belli belirsiz sureti geceye karışıyordu. İlk kez böyle bir şeye şahit oluyordum. Konuşmuyor, hareket etmiyor, ışığın altında dahi ışıldayarak, tuhaf bir şekilde öylece, dimdik, mağrur duruyordu adam. Bu âlemde yaşamıyordu. Vaktinden evvel pırıltıları dökülmüş, şu eski bulvarda yürüyemeyecek, saz çalıp türkü söyleyemeyecek, inandıklarını heyecanla savunamayacak, sevdiklerine sarılamayacaktı bir daha.
Sitare Kanşay Sarayönlü, özenli Türkçesi ve duyarlıklı konu seçimleriyle, edebiyatımızda bir yer edineceğinin ipuçlarını daha ilk öyküleriyle vermiş bir yazarımız. Yalın bir dille toplumsal sorunlara eğilen öyküleri daha önce Seyhan Livaneli Ödülü’ne değer görülmüş. Gerçekliği, düşleri, kurgu ve fantazyayı yaratıcı biçimde kullanmasıyla dikkat çekiyor.