Siyaset bilimi; hukuk, tarih, coğrafya, ekonomi, felsefe, antropoloji gibi bilimleri kendi paradigması doğrultusunda keser. Aynı tanımda sosyoloji ve hatta psikoloji de yer alır. Ancak başta sosyoloji ve giderek psikolojinin diğer bilimlerin rolünden temel farkı, onlara siyaset/iktidar/ideoloji bağlamında içkin olmasıdır. Bu kitabın birinci meselesi, bahsedilen saptamadan yola çıkarak ‘toplum’ ve ‘birey’ ilişkisi üzerinden, ‘siyasetin her yerdeliğini’ ortaya koymaya çalışmaktır. Diğer bir deyişle, toplumsal olan siyasaldır veya siyasal olan toplumsaldır. Tıpkı Aristoteles’in, “İnsan politik bir hayvandır,” önermesinde ifade ettiği üzere, toplum ve siyaset birbirinden ayrı düşünülemez. Siyaset; devlete, partiye, kamuoyuna, oy verme davranışına vb. indirgenmediğinde -ve tabii onları da içeren bir biçimde sosyolojik ve psikolojik bir açıdan değerlendirildiği zaman- gerektiği gibi yorumlanır. Özellikle de örneğin, birinci sınıf siyaset bilimi öğrencileri için daha anlaşılabilir hale gelir. Esasen, siyaset bilimi ‘soyut’ değildir; kendisini apolitik ya da depolitik olarak tanımlayanları da, genellikle fark etmeden kuşatan bir bakış açısı gerektirir ki eğitim bir yandan anlamlı/anlaşılır hale gelsin ve diğer yandan sadece ezberde kalmasın. Aynı amacın teknik tamamlayıcısı olarak kitabın ikinci meselesi ise, pedagojik yaklaşımdır. Bilindiği gibi pedagojinin modern bilim olarak doğuşu ve 20. yüzyılın özellikle başındaki amacı, tek yönlü teorik iletişimle kişileri/toplumu şekillen- dirmektir. Zaten modernleşme süreci de söz konusu zihniyetle özellikle okul eğitimi üzerinden toplum mühendisliğini hedefler. Ancak modernitenin eleştirisini de doğuran, özellikle psikoloji, antropoloji ve felsefedeki kuramsal sarsıntı; bu bakış açısının yetersizliğini, verimsizliğini ve hatta otoriterliğini ortaya çıkarır. Böylece pedagojik bakışın revizyonununa ihtiyaç doğar. 21. yüzyılda algı ve dolayısıyla öğrenme tarzı, hızla değişmektedir. Artık tek yönlü, didaktik, soyut/kuramsal anlatım etkili olamamaktadır; zira bu anlatım tarzı ikna edici değil, dayatıcıdır; ezbercidir. Ancak kısa süreli veya dayatma sürdükçe hafızada kendine yer bulur. Okulun yerini bırakmakta olduğu ideolojik aygıt olarak medyanın egemenliği ile ikna edici iletişim; eğitimi, toplumsallaşma bağlamında bireyin hayatının sonuna kadar sürecek biçimde yayar ve yaygınlaşır. Bu bakımdan ikna edici iletişim, medyayla gerçekleştiği üzere baskıcı iletişime göre yöntemsel olarak farklıdır