Türklerin daha Orta Asya’da iken benimsediği Müslümanlığı,
Anadolu’yu yeni yurt edinmekle de korumaları, artık onu yaşamaları
dolayısıyla, gerek dualarında gerekse beddualarında İslam inancından çok
geniş biçimde etkilenmiş, yararlanmış bulunduğu görülmektedir. Özellikle
Müslümanların Tanrı’ya karşı olan kulluk görevi, Hz. Muhammed’e gösterilen
saygı, taşınan sevgi ifadesi, müminlerin birbirlerine karşı yükümlü oldukları
kardeşlik, insanlık görevleri ve benzeri hususların yerine getirilmesi sırasında
imam, vaiz, hoca gibi unvanlarla anılan dinî yetkililerin, görevlilerin değişik
dualar ettiği bilinmektedir. Bütün bu dinî yükümlülüklerin, geleneklerin
gerçekleştirilmesi sırasında hizmet veren din görevlileri kullandıkları dua
metinlerini, başta İslamiyetin kutlu kitabı Kur’an-ı Kerim’den olmak üzere, Hz.
Peygamber’in söz ve davranışları, başkalarında görüp de onayladığı işler,
hususlar demek olan hadislerden ve manevî yüceliklere erişmiş durumdaki
kişilerin bazı sözlerinden derlemişlerdir. Gerek sözü edilen kutlu kitap ve
hadislerin gerekse anılan nitelikteki bazı sözlerin Arap dili ile kaydedilmiş
olduğu, Arapça yazılmış bulunduğu göz önüne alınırsa din görevlilerin
kullandıkları dua metinlerinin de Arapça olması, kaçınılmaz doğal bir sonuç
şeklinde ortaya çıkmış bulunmaktadır.