Öğrencisine uçağı gövdesi üzerine indirttiği için görevden alınmış bir uçuş öğretmeni. Kendi dünyasına çekilmiş bir ayrıntı üstadı. Evinin banyosunda patavatsız patlamış bir termosifon. Evin bir odasının kapısından ise bir kitaba girebilme mahareti. Med ve cezir, şah ve piyon, cellat ve kurban, zalim ve mazlum. Kurguyla gerçek arasında bir eser. Gerçek nerede başlıyor, kurgu nerede bitiyor, okuyucuya cevaplardan çok sorular bırakan bir roman.
Yangın söndükten sonra zihnime fısıldadı tanrı: "Siz insanlar kendinizi yok etseniz yapıp yapabileceğiniz en faydalı işi yapmış olursunuz."
Ben uyurken termosifonla hasbıhal etmiş. Ferya hakkında atıp tutan, demediğini bırakmayan bay termosifon ona methiyeler düzmüş, "vay efendim ne güzel bir kadınmış, benim ona aşık olduğumu ilk günden beri biliyormuş, iyi ki eve gelmiş de hayatımıza renk katmış" bilmem ne! Dünyanın en karaktersiz, en omurgasız termosifonuna sahiptim, sahiptik.
Kendiliğinden olmayan her ölüme hesap sorulmalı bana kalırsa; ölüm taşıdığı `kalleş` adını öldürenle paylaşmak zorundadır, dolayısıyla öldürenden de hesap sorulmalıdır. Öldüreni öldürmek mi gerekir? Öldüreni öldürünce, öldürmek cürmünü faşist bir daireye mi sokmuş oluruz? Tüm bu sorunsalları şimdilik gömleğimin sol cebine koydum. Konuya dönmek lazımdı çünkü ve hikâyedeki zaman akışını yönlendirmek etki alanımın dışındaydı.