Her insan şairin şiir dünyası içinde sınırlarını belirler hayalini kurar.
Hiçbir şair mutlu hayallerin sınırlarını keşfetmedi. Ya da bilinmeyen herhangi bir mutluluk gezegenine yelken açmadan; ya da insanın kalbi için yeni bir aşk tarif etmediler. Varolanın üzerine yorumlar yaparak şiirler yazdılar. Kimsenin söylemediği fakat şairin söylerken kınamayı göze aldığı şiirler kalbimizin kılavuzu olmuyor sandık. Fakat her şair kalbin duygusuna gebe kalmadığı için ve şairler geçmişi bizden uzaklaştırıp geleceğe Leyla ile Mecnun benzeri aşk öyküleri bırakmadığı için şiirden uzaklaştık. Şiire konu olacak cananın bütün sırları ifşa olunca; şairler nasıl gizli olmayanı ifşa etsin ki? Sevgilinin zülfünü görmek için kör olmayı göze alsın ki...
Bizler geçmişe nazaran şiir okyanusunun kıyılarında oyalanıyoruz. Dolayısıyla okyanustaki hayatın canlılığından dahi haberdar değiliz. Oysa bizden önceki şairler okyanusun dibindeki inci ve mercan gibiydiler. Hala şiirleri bizleri etkisi altına almaktadır.
Bu yüzden şairler denizin dibindeki inci mercanların varlığını anlattıklarından sırlı olanı bizi öğretmeye gayret ettiler.
Bu yüzyılın şairleri ise bizi okyanusun dibindeki inci mercandan haberdar etmiyorlar. Bizi okyanus dünyasına götürmek yerine elimizden tutup kuyumcu vitrinini seyretmeye götürüyorlar.
Burada inci mercanın değeri bilinmez ki; sadece ederi öğrenilir. Şairler şiirleriyle okyanusun dibindeki hayatı ifşa ettikleri oranda geçmişteki bilgi ile geleceğe yelken açarız.
Bu yüzyılın şairleri "Bahtsız bedevi" gibi Leyla'nın Aslı'nın Şirin'in özelliklerine benzer şiir yazamamalarının sebebi çağımızın Leyla ve Aslı şiirlerinin iffet elbisesinden yoksun olması nedeniyle hiçbir şair "Yârin zülfünü göreyim de al canımı Ya Rab!" diye şiirler yazamıyorlar. Bugünkü şairler ancak kuyumcu dükkanının sitayişini anlatabilirler.
Bu şiirler bir kişi için yazılmış bir olana kavuşmak için!!!