Allah'ın, tek ve eşsiz yaratıcı kudret ve iradesiyle, farklılaşma imkânlarına açık olan bir beşeri dünya dilemiş olduğunu görmekteyiz. Fiili müşahedemiz, bu konudaki açıklayıcı nass'lar beyanı ile tamamen örtüşmektedir (49-13). Totaliter bir siyasi iradeye izafe edilen tek tipleştirme, Allah'ın hidayet yolu olan İslam’a, elbette uygun olamaz. Dinamik bilgi akışı ve alış-verişinin mümkün olabileceği dünyanın kaçınılmaz dizayn ölçüsü; münferit varlık seviyesine kadar inmesi gerekli olan farklılıktır.
Şimdi, eşya âleminde, bir an için farklılık olmadığı kabulü ile yola çıktığımızı varsayalım ve sonuçları üzerinde düşünelim. Bu durumda, objeleri (şeyleri) ayırt edilir kılan niteliklerden bahsedilmeyecektir. Aslında objelerin, niteliksiz olarak tanınmaları mantık dışı ve irrasyonel olduğu gibi, bizzat objenin mevcudiyeti de muhal olurdu. Epistemolojik suje-obje ilişkisinin kurulmaması ise bilginin imkânsızlığı intaç etmiş olacaktı. Görüldüğü gibi, aralarında tanışma ve inter-aktif ilişkilerin mümkün olması için beşeriyetin 'şube ve kabileler halinde' yaratılmış olması zaruriydi (49-13). Bu gerçeğin, şuursuz varlıklar âlemini bile içine alan derin bir ontolojik anlamı vardır. Hakikaten bugün, fıziko-kimyasal olaylar hakkındaki en geniş kabul; bu olayların, farklı elemanter varlıkların bir araya gelişlerinden doğan çeşitli durum ve enerji emisyonlarından ibaret olduğu şeklindedir. Bu gerçek, atom-altı âlemden, suje bilincine kadar bütün varlık katmanları için, aynen varittir. O halde, insanlık alemindeki ferdi ve fenomenal farklılığın, zaruri bir ontolojik veri olarak kavranması ve kabul edilmesi elzemdir.