Evşen Yıldız, ilk kitabı Annemin Gelincik Tarlası’ndaki öykülerinde evini arayanları, kendine tutunmaya çalışan yalnızları, boşlukla konuşanları anlatıyor okura. Kimi zaman okuru bir rüyanın koynuna sokup kâbusa sürüklüyor, kimi zaman ise okura, sımsıkı kapalı perdelerinden ufacık bir gün ışığı sızmayan bir evde aynı güne takılıp kalan insanları gösteriyor.
Annemin Gelincik Tarlası’ndaki öyküler, durmuş saatlerin, geçmeyen zamanın, ailenin açmazının, zor evlerin, kendi çerçevesinin içine hapsolanların, ölümün ve yaşamın, yalnızlığın, yalnızlığın doğurduğu çaresizliğin, kısacası hayatın toplamı.
“Saate baktım, düşündüğüm gibi, durmuştu. Sahibini sessizce bekleyen bir köpek gibiydi. Sadece o değil, bütün eşyalar saygı duruşundaydı adeta. Vitrin eskimeyi, tabaklarına kapanmış fincanlar tozlanmayı durdurmuştu. Ufukta kaybolan tozlu yola baktım. Yol kenarındaki taşın üstüne oturmuş kadının sırtına… Yola bakıyordu, belli ki bekliyordu. Ufukta görmeyi umduğu yolcuları yıllardır bekliyordu. Rüzgâr saçlarını havalandırmış, yolun tozunu elbisesinin kıvrımlarına sokuşturmuştu.”