"Fazilet ve bilgiçlik olsun diye ilim ve hüner istemiyorum.
Kurtuluş ehlinin istediklerini de istemiyorum, çünkü mübah olan huri ve köşklerden de geçtim.
Senden yalnızca saflaşmış, eğri büğrü olmayan bir gönül istiyorum. Bir gönül ki onda senden gayrısına yer yoktur.
Tüm dünyevi dertlerden arınmış, bir tek senin eşsiz derdinle dertlenmiş bir gönül isterim.”
Bu eser, büyük âlim ve edebiyatçı Molla Abdurrahman el-Câmî'nin yedi kitaptan oluşan büyük ‘Yedi Taht’ mesnevisinin son kitabıdır. Diğer mesneviler ‘aşkı’ konu edinirken burada her şey ‘akıl’ kavramı ekseninde dönmektedir. Elbette burada sözü edilen akıl hesapçı ve menfaatçi kuru akıl değil aşkla kemâle ermiş, kalple bütünleşmiş ve bu sayede İlahi hikmeti okumaya salahiyet kazanmış akıldır. Molla Câmî aklın bu ideal şeklini Orta Çağ anlatı geleneğimizin hayli aşina olduğu Büyük İskender’in hikâyesi üzerinden anlatmaktadır. Daha önceki İskender anlatıları (İskender-nâmeler) onun kahramanlık ve serüvenlerini anlatırken, Câmî bu türden ayrı olarak, onun yaşam serüvenini hikmet ve bilgeliğe giden bir yolculuk olarak sunmaktadır. Ona göre mühim olan İskender’in ne büyük fetihler yaptığı, hangi savaşlara katıldığı, savaşlarda ne tür askeri taktiklere başvurduğu değil kimlerin rahle-i tedrisinden geçtiği ve hayatının en önemli süreçlerini içine alan ibretlik hayat yolculuğudur.