Dil insan varlığımızın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Tarih ise "şimdi" ve "burada" bulunmayanları şimdiye ve buraya başka bir değişle içinde yaşadığımız zaman ve mekan dilimine getirebilme imkanıdır. Bu imkan yalnız insana tanınmıştır; insana bu gücü veren ise dil dediğimiz saymacalar sistemidir. İnsanın tabii varlığına tarihi katan "kişi"yi "insan" yapan odur. Bizim kişi (biyolojik ) kimliğimizle son sözü nasıl ki genetik ve coğrafya söylüyorsa insan (tarih) kimliğimizde de son sözü bu ilk öğrendiğimiz dil söylemektedir.
İşte "ana dili" veya "ilk dil" dediğimiz olgunun önemi de buradadır. İnsanın ilk öğrendiği dil onun insan kimliğinin veya tarihi kimliğinin temelidir. Sonradan öğrenilen hep bu temel üzerinde biçimlenir.Kısacası diller insanların insanların tarihi ve milli kimliklerinin doğduğu yerlerdir.Kişilerin insan tarafları yani tarihi ve milli kimlikleri bu ilk yurtlarda gerçekleşir.
Dil tarih ve insan sözleri aralarında mevcudiyet birliği var oluş birlikteliği olan kavramlar... Bu üç kavram birlikte var veya yokturlar; birinin yokluğu diğerinin yokluğu birinin varlığı diğerlerinin varlığı demektir. Hem ürünü hem üreticisi olduğumuz tek alan dil... "insan" oluş serüvenimizin başlangıç noktası... Dil Tarih ve İnsan'ın bu genişletilmiş dördüncü baskısında bir yandan bu kavramlar irdelenirken bir yandan da Türkçenin başka dillere yaptığı derin etki gözler önüne serilmektedir.