Çocukluk insan gerçeğinin en önemli safhasıdır. İnsanlığın bütün gücü ve tohumu onda yaşamaktadır. Çocuğu tanımak, tarihi, medeniyeti, kültürü tanımak kadar güçtür. Bunun için çocuğun yetişmesinden başka bir şey olmayan eğitim insanın kendisi için yeryüzünde yaptığı işlerden en büyüğüdür. Dinler, ahlâk sistemleri, felsefeler, her biri kendilerine göre bir eğitim tarzı ileri sürmüşlerdir...
Pedagojinin tarihi belki de düşünce tarihi kadar eskidir. Yalnızca Yunan felsefesinde değil, Çin ve Hint felsefelerinde de düşüncenin uyandığı zamandan beri çocuk yetiştirme ve çocuğun maddi ve manevi gelişmesi üzerinde düşüncelere rastlanmaktadır...
Bugünkü eğitim sistemlerinin bir kısmı ilerici, bir kısmı tutucu, bir kısmı gelenekçidir. İlerici olanlar geleneğe karşı cephe alırlar. Tutucular statükoyu saklamak isterler. Gelenekçiler İlkçağ’a kadar giderek eğitimin değişmez köklerini oradan çıkarmak isterler. Bu mesleklerden hiçbirine tam olarak evet demek mümkün değildir. Çünkü medeniyet ve kültür tarihinin bütün devrimlere rağmen sürekli bir gelişme içinde meydana geldiğini düşününce, gelenekle bağları kesmenin imkânsızlığı görülür. Fakat çağımızın yukarıda söylediğimiz şartları ve insan bilimlerinin bugünkü durumu düşünülünce, ilerici olmamak mümkün değildir. Öyle görünüyor ki, eğitimde bu kutuplaşmalar lüzumsuzdur. Eğitim ve öğretim kişilerin dinamik gelişmesini sağlayan insanla âlem arasındaki diyalektik bir faaliyete dayanır...
Hilmi Ziya Ülken