“1891 yazının ortasında, Norveç’te küçük bir sahil kasabası, bir dizi olağandışı olaya sahne oldu. Kasabaya Nagel adında bir yabancı geldi, kaydadeğer ve şahsına münhasır bir şarlatan olan bu adam, bir yığın tuhaf şey yaptı ve geldiği gibi aniden ortadan kayboldu. Ne iş yaptığı belirsiz genç ve gizemli bir hanım bu adamı ziyaret etmiş, yanında ancak birkaç saat kalmaya cesaret edebilmişti. Ama tüm bunlar, olayların başlangıcı değildi…”
Gizemler 1892’de, Knut Hamsun denince belki de akla ilk gelen eseri Açlık’tan (1890) sonra yayımlanmıştır. Nagel adındaki bir acayip başkarakterin, yabancısı olduğu bir kasabaya gelmesiyle başlayan, “gizemler”le dolu bir tuhaf hikâyesini anlatır. İnsan doğasının belki de tam kalbinde yatan o inişli çıkışlı yolun, bir ısınıp bir soğuyan o yüreğin, bir parlayıp bir sönen o ateşin derinlikli, yer yer bunaltıcı, girdaplı, şaşırtıcı ve tüm bunlardan mürekkep şaşaalı bir anlatısını sunarken “ruhlarının ağırlığı altında ezilipokul yıllarında ölen gençlerin”, “küçük, bilinmeyen dehaların” şarkısını okuyor.