...Yaşadığım işkenceli sorgu seanslarında, belki tuhaf bir şeydir ama, işkencecilerin ruh hallerini
merak ederdim.
“Bunları nasıl yapabiliyorlar?” diye düşünürdüm; nasıl bu kadar insanlıktan çıkabiliyorlar, nasıl
insan içine çıkabiliyorlar, nasıl bir ev, aile hayatları var, hiç kahveye gitmezler mi, “normal” insan
ilişkilerine girmezler mi… Nasıl…
Bu romanı kaleme almamın esin kaynağı bu sorulardır.
İşkenceyi anlatan başka romanlar kuşkusuz vardır ama sanırım işkenceyi işkencecilerin gözünden
anlatmayı deneyen ilk romandır bu. Ne kadar başarılı olduğuna ise tabii ki okur karar verecek.
Bu romanın bir diğer “kişisel” esin kaynağı, kendi açımdan bir “yüzleşme” vesilesi olmasıdır. En
zoru da bu oldu. Bazı bölümleri ağlayarak, ellerim titreyerek yazdım. Bazı bölümlere, cümlelere
dönüp tekrar bakamadım…
...Belki ağırımıza gidecektir ama bir ülkede işkence varsa bunun sorumlusu ve suçlusu sadece işkenceciler
değil, dolaylı ve doğrudan işkence suçuna ortaklık eden, göz yuman, görmezden,
duymazdan gelen ve hatta “oh olsun!” diye düşünen herkestir…
Bu suçun sorumluluğundan arınmak zorundayız. Yoksa tabii ki yaşamaya devam ederiz ama birbirimizin
gözlerinin içine bakamadan ve hasta, sakatlanmış bir toplum olmanın utancıyla…
–ÖNSÖZʼden