Bu hikâye;
Geçmiş lakin gitmemiş bir devrin hikâyesidir.
1992 Erzincan depreminden sonra kaldığı enkazın altından sağ olarak çıkan, fakat yaşadığı travmalar sonucunda uzun bir süre psikolojik tedavi görev bir gencin depremden bir yıl sonraki Sivas olaylarına ve Başbağlar katliamına bakış hikâyesidir.
Gerçekte birbirini çok seven iki gencin inançları uğruna, seküler kurallar ile çizilen sınırları aşamamış sevdalarının hikâyesidir.
Anadolu`nun bağrında solmuş üç kadim çiçeğin hikâyesidir.
Üzerine murdar kanlar sıçramış, kirli eller tarafından;
Sivas`ta yakılarak öldürülen ve Anadolu`nun yanık türkülerini yetim bırakan otuz üç canın hikâyesidir.
Başbağlar`da katledilen ve arkalarında sayısız hicran hikâyesi bırakan otuz üç masumun hikâyesidir.
Ve yazarının deyimiyle;
Titreyen ve zikzaklar çizen darmadağın duyguların hikâyesidir...