Elinizdeki diyalog, bir tarafında “mümin”i, diğer tarafında “münafık”ı konuşturur halleriyle ortaya, müminlik ve münafıklık hakkında müşahhas bir keyfiyet tablosu çıkarmaya odaklandı… Bunu yaparken de, müşahhas kimselere müşahhas manada münafık demekten imtina etmiş olmanın, ve dahi mücerret bırakılmış kimlikler üzerinden konuşmanın konforunu yaşadı…
“Mücerret bırakılmış kimlikler” derken, iki kimlik!
Müminlik ve Münafıklık!
Müminlik ile Münafıklığı, mücerret çizgileriyle eskizlendirmeye odaklandığımız “MÜMİN-MÜNAFIK”, müşahhas manada kimseye nifak atfında bulunmaksızın, mücerret manada bu işin kalıbını çıkarmaya gayret etti ve kendi ölçülerini bu kalıba uygun bulanları irkiltip kendine getirmeye, belki bu kalıba girmişleri dürtüp çıkarmaya, o kalıba yapışmışları ise girdikleri kalıp içerisinde resmedip ifşaya odaklandı… Hani biz ortaya, Kül Kedisi Sindrella’nın balodan kaçarken arkasında bıraktığı ayakkabıyı değil de, münafıkların ayağına tam gelecek bir ayakkabı koyduk, herkes kendi kendine ayağını bu ayakkabıya soksun ve ayağına onu ne kadar uyuşuk görüyorsa o kadar ürksün istedik! Ayakkabı dediysek, ne kunduracılık, ne el zanaatkârlığı, bu iş, beyne neşter çalan cerrahlarınki kadar dikkat celp eden bir iş ama işte aynı zamanda bize göre bu iş, yapılması mutlaka gereken ameliyat cüzünden bir iş!
Öyleyse; buyurun ameliyata!