Deniz Özbeyli öykülerini insanın ortak kaderi üzerine kurguluyor:
“Bir açıdan bakıldığında, istisnasız tüm insanlar, o kadar
kırılgan, öyle uçup gidici -ölümü bir kez daha düşününce- öylesi-
ne acınası haldedir ki! Tuhaftır, yine aynı insan, nasıl da son
derece acımasız, inanılmaz biçimlerde gaddar olabilmektedir!
Ah, sevgili okur, o ürktüğün, kendini zavallı hissettiğin haller
veyahut aklına gelen, duyduğun, tanık olduğun canice ve
acımasızca şeyler ve elbette kendi acımasızlığın, hepsi, işte
buradaki öykü karakterlerinin yani diğer insanların da yaşamlarında
var. Bunu idrak et! Bir anlam arayışında olan veyahut kendine çekidüzen vermek isteyen için gerekli anahtar, kim bilir,
belki de bu idrakte gizlidir.
“…Tanrının er geç fikrini değiştirmesini beklemek öyle az buz
bir iş de değildi hani. Bütün bir ömür, kendince bir hayat felsefesi, bir bakış açısıydı bunun altında yatan. Aslında, beklemekten ziyade, bir istek, bir umma, kuvvetli bir arzuydu bu. Öyle ya, her şeye kadir olan tanrı isteseydi Hayrettin Bey’in bu arzusunu
Derhal yerine getiriverirdi. Bir emre, tanrının tek bir buyruğuna
bakardı bu iş; evet, isteği yerine getirilecek ve artık Hayrettin
Bey ölmeyecektir...”