Her sabah aynı türküler çalsa da kahvaltı yaparken radyo dinlemek hoşuna gidiyordu. Radyo sessizdi. Bir iki ayarlamaya çalıştı. Cızırtı dahi gelmiyordu. Bu arada radyonun sesini de fazla açmış olacak ki, davudi bir ses radyo içinde âdeta patladı:
“…Silahlı Kuvvetler aziz Türk milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.”
Ayşe olduğu yerde donakalmıştı. Dönüp İsmet’in yanına gelerek,
“Ne olacak şimdi?” dedi.
“Her zamanki gibi.”
“Yani?”
“Yanisi şu; önce Kürdün okumuşunu, seçilmişini, zenginini toplaya[1]caklar. Sonra da ne yapacaklarını düşünecekler.”
“Sen, biz.”
İsmet histerik bir kahkaha atarak, “İyi ya biz de yerimizi öğrenmiş olacağız” dedi.