logo

Türk Yurdu Balkanlar

Ürün Kodu: 9786257190626
Yazar: Cevat Çırak
₺165,00
Balkan savaşlarından sonra Balkanlarda yaşayan Türklerin kaderleri sanki yeniden yazılıyor gibiydi. Milliyetçilik akımının yükselmesi ve değişen Balkan coğrafyası Balkan Türklerini tekrar çileli zahmetli bir yolculuğa çıkartıyordu. Türklerin ilk ana vatanı sayılan Balkanlarda istenmeyenler olarak işaretlenmişlerdi sanki. Beş yüz yıldan fazla kardeşçe ve birlikte yaşadıkları milletler dış güçlerin kışkırtmasıyla aklına gelen her türlü kötülüğü Türklere reva görmeye başlamışlardı. Balkan Türklerine tek bir kurtuluş kapısı vardı, anavatan. Türkiye`ye göç etmekten başka çareleri yoktu. Adem bey de işte bu yüzden malını mülkünü satmış, atasının mirası olan topraklara veda etmeye çalışıyordu. Adem bey aslında şanslıydı, Romanya da yaşayan Türkler diğer Balkan ülkelerindekilere göre daha rahat ve sıkıntısız bir yaşam sürüyorlardı. Gene de ben çocuklarımı ana vatana atayım da, bir şekilde yeni bir düzen kurarız diye düşünüyordu. Vapurun sireni Adem beyi daldığı serin sulardan çıkardı ve kendine getirdi. Gemi personeli halatları sökmüştü, vapur harekete hazırdı. Limana uğurlamaya gelenlerin ağlaşmaları ile vapurdaki ağlaşma sesleri ortamı ağırlaştırmıştı. Adem bey bir an önce vapurun limandan uzaklaşmasını istedi. Onu ve ailesini yolcu etmeye gelen kimse olmadığını bildiği için vapurun bir an önce hızlanmasını ve ufukta kaybolmasını istiyordu. Birde hanımın ve çocuklarının yanında ağlamak olmazdı. Erkek adam ağlamazdı, öyle öğretilmişti de Adem bey zor tutuyordu kendisini. Gemi limandan uzaklaştıkça limanda el sallayan insanlar küçülüyordu. Adem beyin ise yüreğindeki sızı vapur ana karadan uzaklaştıkça, yol aldıkça daha çok büyüyordu. Allahtan büyük bir curcuna kopuyordu da kimse gözlerimden akan göz yaşlarımı fark edemiyor diye düşünüyordu ama, herkes aslında her şeyin farkındaydı. Sonra kendi kendine dedi ki bugün ağlamayacaksın da ne zaman ağlayacaksın bre Adem. Sanki erkeklerin ki kalp değildi, neden bize böyle şeyler öğretiyorlar ki diye mırıldanır gibi oldu. Sonra istem dışı erkekler de ağlar dedi, ama sonra gene içinden ne yapıyorum ben yahu dedi, ama nasıl oluyorsa artık daha fazla kendini tutmaya çalışmadı. Etrafından hiç çekinmeden adeta içini temizlercesine yıllardır biriktirdiği göz yaşlarını dışa akıtıyor, hüngür hüngür ağlıyordu. İçi acıyordu. Kolay mıydı, daha geçen yıl babasını Köstence topraklarına emanet etmişti, anası, dedesi, ataları hep bu topraklarda gömülüydü, bunca yıllın hatırı kalırdı, ağladıkça ağladı, göz yaşı sel olup aktı aktı, sanki hiç bitmeyecek gibi yürekler parçalandı, can garip, can çaresiz ve suskundu. Adem ağa yutkundu, ağladı, saklamaya çalıştıkça ağladı yutkundu, nasıl ağlamasındı, can paramparçaydı. Artık gizlemek saklamak umurunda değildi. Sonra doya doya içini çeke çeke içinden geldiği gibi, kalbinin sesinin istediği gibi göz yaşı dökmeye devam etti. Romanya Köstence kasabası atalarının topraklarıydı, çok seviyordu, ama çaresiz ayrılık anı gelmişti, hiç aklına gelmeyen olaylar yaşıyordu. Bu göz yaşları bir çağı kapatan ve yeni bir çağ açan göz yaşlarının uç beyleriydi. Kartlar yeniden karılıyor, olan yollara düşen Türk çocuklarına oluyordu. Balkanlarda tüten Türk evlerinin ocaklarının bacaları artık tütmüyor, bacalarından duman çıkmıyor bir bir söndürülüyorlardı. Tarihçiler zalimlerin zulmünü kömür karası bir kalemle tarihin kalın defterine not olarak düşüyordu. Türkler Balkanlarda istenmiyorlardı.

Son görüntülenen ürünler

Whatsapp Destek Hattı