Yapay zekâ, 1950’lerden itibaren gelişen bir disiplin olmasına rağmen özellikle son yıllarda daha çok gündemimizde yer almaya başlamıştır. Bugün akıllı asistanlar, yüz tanıma sistemleri, çeviri programları, bilgisayar oyunları, robotik sistemler gibi teknolojilerle yapay zekâ, günlük hayatlarımıza dâhil olmuş durumdadır. Bu teknolojiler yaşamlarımızı, yaşamı algılayış biçimlerimizi ve dolayısıyla bizleri radikal bir şekilde dönüştürmektedir. Bu baş döndürücü dönüşüm ise dikkatli bir incelemeyi gerektirmektedir. Ne var ki yapay zekâ teknolojilerinin geleceğine yönelik ahlaki çıkarımlarda bulunmanın, spekülasyona oldukça açık bir alan olduğu için bizi hataya sürükleyebileceğini dürüstçe kabul etmemiz gerekir. Ancak, geçmişteki gibi felaketlerin yaşanmaması için ahlaki bir farkındalık içinde olmamız da elzem görünmektedir. Kaldı ki günümüzde var olan yapay zekâ sistemleri de ahlaki sorunlardan azade değildir. Örneğin, yapay zekâ sistemleri ile dijital verilerimiz kullanılarak kararlarımızı etkileyebilecek manipülasyonlara her an maruz kalabilmekteyiz. Çin gibi ülkelerde yüz tanıma teknolojilerinin sosyal kontrol ve insanları ‘damgalama’ amaçlı kullanıldığı bilinmektedir. Veya sürücüsüz (otonom) araçlar konusunda yaşamı tehdit edebilecek etik ikilemlere henüz net bir cevap bulunabilmiş değildir.
Bütün bu sorunlardan hareketle, Türkçe literatürde yapay zekâ etiği ile ilgili münferit çalışmalar mevcut olsa da, yapay zekânın etiğine disiplinlerarası bir bakışla, farklı perspektiflerden yaklaşan ve bir bütün olarak ele alan pek az eserin olması bizi bu konuda bir çalışma yapmaya yönlendirmiştir. Elinizdeki kitap ile siz değerli okuyucularımıza bizleri ve yaşamlarımızı dönüştürmekte olan yapay zekâ teknolojilerinin etik boyutu hakkında birlikte düşünmeyi ve geleceğin tasarlanmasında söz sahibi olabilmek için de bu konudaki tartışmalarda aktif bir şekilde yer almayı teklif ediyoruz.