Sorular şunlar: Kesin ve sonlu bir cehennemden nasıl çıkılır? O cehennem neresi? İlk sorunun beklemekten başka cevabı var mı bilinmez ama ikinci sorunun cevabı aşikâr: Yeryüzü. Goethe'nin söylediği gibi "hassas kalplerin cehennemi" olan yeryüzü. Kadir Daniş tam tekmil bir cehennemi tasvir ediyor okuyacağınız satırlarda. Üstelik bunu okurunu sınayan kalbini patlatmak ister gibi zorlayan bir cüretle yapıyor. Bir ihtimal "gönlü olanları acıyı ve hüznü yakından tanıyanlar"ı "elindeki bir avuç keşkeyle meğer"i yegâne varlığı bilenleri arıyor. İyi ama bulup da ne yapacak? Zira yeryüzü blues ne bir davet ne teneffüs zili ne de şifalı bir merhem! Olsa olsa sızlayan bir yara destansı bir inleme iç kanatan bir şarkı tehlikeli bir sayıklama.
Aykut Ertuğrul
"Kimse sizi dinlemiyorsa yapacağınız en doğal şey çığlık atmaktır" diyor modern çağın en deli filozofu. Sanatın ne olduğunu ifade etmeye çalışırken bazen bundan istifade de ederiz ya. Ama estetiği işin içine katmadan diyeceğimiz sadece "ah"tır yüksek sesle de olsa "ah". O da sanat olmaz. Yazarın işi ah'ı biçime zorlamak diyelim kolayından. Kadir Daniş'in yaptığı da bu. Ama genç romancı ah'ın geldiği iç'i söylesin diye coşturmuyor da sanki sussun diye gırtlağına basıyor iç'in. Gırtlağına basılan iç de böyle dile geliyor. Bu yüzden bu denli içeriden bu denli acıtıcı bu denli çığlık. Anlattığı şeylere gelince... Pek önemli değil. Bu sıralar buralarda yaşanan bir şeyler işte.
Güray Süngü