Bazen biri yukarı dikince gözlerini,
söndürülemez bir özlem
habersizce kavrar onu,
o bilmediğini bilen kişiyi,
ona, bilmediğini bilmeyene
ve bildiğini bilene duyulur bu özlem.
Paul Klee
(18 Aralık 1879, Bern - 29 Haziran 1940, Locarno)
İsviçreli ressam, şair. Genç yaşlarda anne babasının sanat, özellikle de müzik zevki aşıladığı Klee, klasik öğrenimini Bern’de yaptı. Münih Sanat Akademisi’nde resim ve grafik eğitimi aldı (1898-1901). Bir süre İtalya’da kaldı (1901-1902), sonra tekrar Bern’e döndü. Resim ve müzikle olduğu kadar şiirle de yakından ilgiliydi. Lily Stumpf ile evlenmelerinin ardından aralıklarla Münih’te yaşadı. Yolculuklar (özellikle Paris’e, 1905 ve 1912’de), sergiler ve karşılaşmalar sanatçının yaşamında belirleyici aşamalar oluşturdular: Klee, kübizmi, Gümrükçü Rousseau’yu ve Delaunay’yi olduğu kadar Rembrandt’ı, Goya’yı, Cézanne’ı da keşfetti, Kandinsky ve Mavi Süvari grubu ressamlarıyla dostluk kurdu. Ancak Moilliet ve Macke ile birlikte Tunus’a yaptığı bir yolculuk (1914), ışık ve rengin anlamını keşfetmesine yol açtı (suluboya dizisi). Dostlarından biri de Rainer Maria Rilke’ydi.
Savaşa ve seferberliğe karşın, her türlü natüralizmden uzak kalarak, hemen her zaman küçük boyutlu suluboyalarının ve resimlerinin şiirsel evrenini oluşturan motifler, simgeler ve renk uyumlarına dayanan, karmaşık, incelikli bir sanat geliştirdi. Bu şiirsel anlatım düş ve mizah öğelerini bağdaştırır; doğaya ve kozmosa yapılan göndermeleri, özgürce geliştirilmiş soyut resim mekânıyla birleştirir; “büyülü kareler” örgüler, çizikler ya da “üslup” oyunları gibi “alıştırmalar”ın yanında Klee’nin yapıtlarında, yüz ve vücut öğelerine, hayvanlara, mimarlık görüntülerine, yıldızlara, çiçeklere, işaretlere (oklar, harfler vb.) rastlanır. Klee’nin yapıtlarında görülen çeşitlilik, öğrencileriyle birlikte Bauhaus’ta yürüttüğü birçok deneyden kaynaklanır; Klee, 1921’den 1930’a değin Kandinsky’nin yanında Bauhaus’ta, daha sonralarıysa Düsseldorf Akademisi’nde ders verdi (1931-1933).
Hitler’in iktidarı ele geçirmesinin ardından işten çıkarıldı, Almanya’yı terk edip Bern’e gitmek zorunda kaldı (1933). Son yapıtlarını bu kentte verdi.
Akın Art ile H. Ali Sözen’in Almancadan çevirdiği, çeviri editörlüğünü Melih Levi’nin yaptığı Anlaşılamam Bu Dünyada Asla ile Paul Klee’nin şiirleri Türkiyeli okurla ilk kez buluşuyor.
Aylin Antmen ile Kenan Yücel’in birlikte yayıma hazırladığı kitapta, Antonin Artaud’nun Klee’yi anlatan yazısı, Melih Levi’nin önsözü, Akın Art ile H. Ali Sözen’in çeviri sürecini anlattıkları bir yazı ile Felix Klee’nin sonsözü de yer alıyor. Şiirlere Klee’nin resimleri eşlik ediyor.
Resimleriyle şiiri etkileyen, ülkemizde özellikle İkinci Yeni şairlerinin açık ya da örtülü göndermelerde bulunduğu Paul Klee’nin şiirleri, şiirsel tadının yanı sıra, bir entelektüelin düşünsel serüvenini bizlere göstermesi açısından da keyifli. Şiirlerde zaman zaman bilim alanındaki gelişmelere ve farklı sanat dallarına yapılan göndermelere rastlıyoruz. Ancak en çok dikkat çeken sorunsallar ontoloji ve teoloji alanına ait. Şiirlerde tanrı ve ‘tanrılık’ konusunda pek çok provokatif önermeye rastlamak mümkün.
Şimdi, “Sanat görünür olanı yansıtmaz, sanat görünür kılar.” diyen Klee'nin şiirleriyle tanışma vakti!
"Bu şiirler Wittgenstein’ın sonradan keşfettiği dilin tasvir etme değil, yapma, hayata geçirme potansiyelini vurguluyor. Her tasvir aynı zamanda bir değer biçme eylemini, her isimlendirme ve konumlandırma yalnızca görüleni değil, görülebilir olanı, göze çarpmaya hazır olanı ve içinde bulunduğu ilişkiler yordamıyla görünürlük kazananı ortaya koyuyor.
Şair kim, dünyada ne görüyor, dünyayı nasıl algılıyor gibi sorulardan uzaklaşıp dünya hangi şartlar altında görünür bir hâl alıyor ve görünürlük algıda ne tür duyarlılıklar yaratıyor gibi sorulara yönelmek Klee’nin şiirlerini daha iyi anlamamıza olanak sağlayacaktır." (Melih Levi, kitaptaki Önsöz'den)
"PAUL KLEE’de,
dünyanın nesneleri
düzene kavuşur, –
görülüyor ki o sadece
onların yazdırdıklarını kâğıda geçiyor.
Düzenlenişini imgelerin
formların
buradan çizilecek sonuçlarla
sabitlenmesi ve dengelenmesi düşüncelerin
tümevarımı, tümdengelimi görüntülerin,
ve düzenlenişi görüntülerin
saklı hissi arayışı
akıldaki imgelerin aydınlanışı –
bunun gibi şeyler, bence, sanatıdır onun." (Antonin Artaud)
Kitaptan:
İki dağ var,
üstlerinde gökyüzü parlak ve berrak,
hayvanların dağı ve
tanrıların dağı.
Ama aralarında uzanan
sisli vadisi var insanın.