Henry Miller, sıra dışı yaşamı ve geleneksel anlatı tekniklerine açtığı savaşla modern Amerikan edebiyatının kilometre taşlarından biri olarak anılmaktadır. Miller, otobiyografik romanı Yengeç Dönencesi’ni 1934’te yayımlamasının ardından Avrupa’da olumlu eleştiriler almış fakat ABD’de müstehcenlik suçlamasıyla yerilmiştir. Yarı-otobiyografik romanı Oğlak Dönencesi’ni 1933’te kaleme almasına rağmen ancak 1939’da Paris’te yayımlatabilmiş ve Amerika’daki sansür de ancak 1961 yılında kaldırılmıştır. ABD’de sansüre takılan bu eser, Beat Kuşağı’na ilham olmuş ve Beat Kuşağı’nın ruhunu Alan Ginsberg ve Jack Kerouac’tan yaklaşık yirmi yıl önce yakalamayı başarmıştır. |
Ezoterik inançlara düşkünlüğü, astroloji merakı, sıra dışı ilişkileri ve bohemliğe yaklaşımıyla çağdaşlarından ayrılan Miller, ABD’de bulamadığı imkânları Avrupa seyahatinde bulmuş ve Anaïs Nin, Lawrence Durrell, George Seferis gibi Avrupalı yazarlarla ömür boyu sürecek arkadaşlıklar kurmuştur. Yazıları ile cinsel devrimin temelini atanlardan biri sayılan Miller, bütün hayatı boyunca kimi kesimlerce ya bir mandarin ya da iflah olmaz
bir serseri olarak görülmüştür. 1974’te Nobel’e aday gösterildiyse de jüri, “Korkarım ki Bay Miller’ın saygınlık kazanmasını beklemek zorundayız,” açıklamasını yapmıştır. David Stephen Calonne’un kaleme aldığı bu biyografi, Miller’ın yaşamını sansürlemeden, olanca çıplaklığıyla ortaya seriyor. “Zafer kimindir? İnananındır. Bırakın ‘zeki’ olanlar şüphe etsin, eleştirsin, sınıflandırsın ve tanımlasın. Yüreğiyle yaşayan insan inanır. Ve dünya en çok inananındır. Hiçbir şey haddinden fazla saçma, önemsiz, inanılmaz ya da afallatıcı değildir. Öğrenmek, ruhu paralar; inançsa insanı ortaya çıkarır ve kurtuluşuna erdirir.” |