Eskiden portre ressamları vardı. Onlara "porte ressamı" denirdi. Ara'ya da bundan yola çıkarak "portre fotoğrafçısı" diyebilir miyiz?
Bence evet.
Onun "insan manzaraları"nın tümü zaten tek ya da toplu portrelerden oluşmuyor mu?
Ara'nın objektifinin gördüğünü nedense bizlerin gözleri görmüyor. (Bunu kendimden biliyorum: Hiçbir zaman Ara'nın fotoğrafındaki gibi görmedim yüzümü.)
Bir kadraj bir ışık sorunu değil bu. Ne sorunu olduğunu bilmiyorum. Sanatın ne olduğunu bilmediğim gibi.
Sanatçı portrelerinin Ara'nın yaşamında (fotoğrafçılık yaşamında demiyorum çünkü onun başka yaşamı yok) ayrı bir yeri var.
Çok erken yaşlarda şairlere yazarlara ressamlara özel bir ilgi duymuş Ara. Nerde bir sanatçı çıksa karşısına "dur bir fotoğrafını çekeyim" demiş olmalı.
Şair yazar ressam müzikçi oyuncu... Picasso'dan Dali'ye Nâzım'dan Orhan Veli'ye yerli yabancı yüzlerce yüz.
O bir kibrit alevinin aydınlattığı Orhan Veli portresini gözünüzün önüne getirin. Ya da Burgaz'da balıkçısıyla sarmaş-dolaş Sait Faik'inkini. Ya da karşısındaki koltukta oturan Güzin'e değil elindeki Güzin'in fotoğrafına bakan Abidin Dino'nunkini.
Sait Faik ustamız ne diyordu:
"Bir insanı sevmekle başlar her şey." Ara'nın sanatının da yaşamının da özetidir bu.
XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı sergisi için her zamanki cömertliğiyle bizler için açtığı arşivinden gelen bu fotoğraflar sergide 20 sanatçının yapıtlarına eşlik ediyor.
Ara yarım yüzyıl boyunca "resmetti" onların yüzlerini.
Bu kitap da bizden Ara'ya armağan olsun.
FERİT EDGÜ