Gülay Pelit kendi hikâyesini ve yazma serüvenini şöyle anlatıyor: “Hayatımda iki dönüm noktası oldu benim için: Birincisi kas erimesi adındaki lanet hastalığa yakalanmam, ikincisi yazma yeteneğimi keşfedip şiirler, öyküler yazmam. Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandığımı öğrendiğimde tabiri caizse bütün dünyam başıma yıkıldı, hayatım bir anda alt üst oldu. Hayattaki planlarımın, hayallerimin birçoğundan istemeyerek vazgeçmek zorunda kaldım. Artık hiçbir şeyin anlamı yoktu benim için. Hastalığı araştırdıkça psikolojim daha çok bozuluyordu.
Çoğu kez kendime hep aynı soruları sormaya başladım; Neden ben? Neden başka bir hastalık değil de kas erimesi hastalığı diye. Ama bu soruların cevabını asla bulamadım. Pek çok kez ölmeyi istedim hatta kendimi öldürmeye karar verdim… Ta ki hayatımın ikinci dönüm noktası olan yazma yeteneğimi keşfedene kadar. Öyle sıradan, bir şeyler karalarken bir arkadaşımın “Bu harika bir şiir Gülay, yazmaya devam et” demesiyle şiir yazmaya başladım.
Yaklaşık 10 yıldır şiir yazıyorum, tedavisi olmayan kas hastalığıma şiirlerim ilaç olmuştu. Artık hastalığımla yaşamayı kabullenmiştim. Madem bu hastalık beni buldu, isyan edip üzülmenin ne anlamı var, keşfettiğim yeteneğim bana özgüven verdi. Artık kendimi sağlıklı insanlarla kıyaslamıyordum. Kendimi onlardan eksik ve hor görmüyordum. Hayatı sevmeye, daha da önemlisi kendimi yeniden sevmeye başladım. Bu hayat bana sunulmuş bir lütuf ve ben başaramadıklarıma değil de başarabildiklerime odaklanmalıyım. Hüzün Yolculuğu adında bir şiir kitabım ve çeşitli antolojilerde yayımlanmış şiirlerim var. Hayat yokuşlu bir yol, elbet inişler çıkışlar olacak. Önemli olan her şeye rağmen hayata tutunmak. Sağlığınızın değerini bilin, hayatınızı sevin, hep umutla ve sevgiyle kalın.”