En çelimsiz görünen kişinin içinde de bir kahraman yatar ve ortaya çıkmak için uygun anı bekler. Bu uygun an, Kıyamet Takvimi’nin son yaprağının düşüşü, Kıyamet Saati’nin son kez çalışı olabilir.
Matematik derslerini hiç sevmeyen ve öğretmeni konuları anlatırken kareli defterinin sayfalarını araba, futbolcu ve uçak çizimleriyle doldurarak zaman öldüren Fatih’in başına gelen de bu. Önce şehrin çeşitli yerlerinde gizemli akbabalar görüyor, sonra da kendini efsanevi İstanbul’un kâbuslar âlemine yuvarlanmasına sebep olacak olayların merkezinde buluyor. Kötülükle iyilik arasında başlayan büyük savaşın seçilmiş kişilerinden olduğunu öğrenmesiyle birlikte ortaya daha da büyük bir sorun çıkıyor: Fatih genellikle yaptığı gibi sorunları görmezden mi gelecek, yoksa sorumluğunu kabullenip mücadeleye eşlik mi edecek?
Ömer Ünal’ın başından sonuna su gibi akan, yer yer okurunu gerim gerim gererken yer yer de keyifle gülümsemesini sağlayan destansı eseri Yedi Akbaba Efsanesi hem kadim efsanelerin gizemli derinliklerinden besleniyor hem de gerçek hayatı saydam bir kılıf gibi onun üstüne geçiriyor. Kabul etmeliyiz ki bu sadece iyi yazarların başarabildiği bir karışım.