Her adım, bir başlangıç bir de bitiş taşır omzunda.
Okudukça daha iyi anladı; kalp kalbe çarpınca insan olduğumuzu hatırlayacağımızı, birlikte ağlamanın kodlarını da çözeceğimizi.
Nehir aynı akıyor, kurbağa aynı ürkeklikle bakıyor bana. Sonra atlıyorum nehrin yüzüne. Çırılçıplağım. Etraftakiler merakla bakıyorlar bana. Umurumda değil, hem ben körüm hiç kimseyi görmüyorum. Neden koca deniz bir nehir oluverdi.
İçinde bir ses vardı hep. Kimi zaman bir kapı kadar yakın bir komşu, sırtını dayadığı bir duvar, kimi zaman adını, yurdunu bilmediği ama ismi kadar hep yanında taşıdığı bir dağın ardı kadar da uzak bir diyar…
İnat etti. İnat. Direndi. Her inadın bir murat olduğunu bilerek, isteyerek… Bunu bildiği için, bir muradı olsun diye inat etti, inat. Birbirlerine sıkı sıkı sarıldılar, kutsal kitaba yemin ederek. V, her iki elini yukarı kaldırıp dua etmeye başladı. Sırdaşına dönüp “Yemin içerim.” diye de söz verdi. E, elindeki bir tas suyu dudaklarına götürerek “Ben de yemin içerim, yanında da su içerim.” Dediğinde her ikisinin dudakları bir yay gibi açıldı. Bu unutulmuş bir gülüşün, buluşmasıydı. Saklı, yitirilmiş, ötelenmiş bir gülüş…