Bu kitapta okuyacaklarınız, kökenleri Ahıska’ya dayanan, savaşlar nedeniyle 1828 yılında Anadolu’ya göç eden ve zaman içinde farklı coğrafyalara dağılan geniş bir sülalenin fertlerinden birisinin öyküsüdür. Burada kullandığım “birisi” ifadesi aslında anlam olarak “beni” işaret etse de bu öykü hiçbir zaman tek kişinin, yani “benim” öyküm olamayacak kadar geniş, renkli ve zengindir. 1960’larda Erzurum’da başlayan çocukluk ve ardından gelen gençlik yıllarım unutulmaz anılarla doludur. Okuyunca sizin de bana hak vereceğinizden eminim.
Bir teoriye göre insanlar doğdukları anda aldıkları ilk nefesi, ömürlerinin sonuna kadar içlerinde, yani ciğerlerinde taşırlarmış. Öldüklerinde ağızlarından çıkan son nefes ise doğdukları anda aldıkları ilk nefes olurmuş. Ben ilk nefesi 1960 yılında Erzurum’da almışım. 1984 yılından sonra doğduğum bu şehirden ayrılmış olsam da ondan ruhen ve fizikî olarak kopamayacağımı biliyorum. Çünkü ciğerlerimin bir köşesinde duran Erzurum Havası beni hâlâ hayata bağlıyor ve yaşamamı sağlıyor. Bu nedenle okuduğunuz satırlarda, sayfalarda benim ve bugün artık aramızda bulunmayan pek çok insanın öyküsünü bulacaksınız. Onlar bedenen yok olsalar da anılarıyla birlikte benim hafızamda hâlâ yaşamakta ve muhteşem saltanatlarını sürdürmekteler. Onlarla ilgili anlatacaklarımın düşünceden yazıya geçmiş olması, benim ve tanıdığım insanların sonsuza kadar var olacağını müjdelemektedir…
Anılarımda geçen olaylar, mekânlar ve insanlar dışında kalan Erzurum’a ait öykülerin gerçekten de okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. “Diyarı şehri Dadaşistan memleketi Erzurum”un tarihte kalmış, unutulmuş, değişmiş, başkalaşmış farklı yönlerinin hafızamdaki izlerine tanık olmanızı istiyorum. Kısacası okuyacağınız bu anıların satır aralarında, yalnızca beni değil, bir yakınınızı, belki de kendinizi bulabileceğinizi ümit ediyorum. Unutulmaz günlerin hatırasıyla Erzurum’a Selam Söylüyor ve ona olan aşkımı sonsuza kadar kalbimde taşıyacağımı belirtmek istiyorum.