“Biz sarhoşken henüz üzüm yaratılmamıştı
Biliyorum her şarap anıldığında, her şarap şişesine bakıldığında, her üzüm hasadı yapıldığında tuhaf bir biçimde ruhum ordaymışçasına beni anıyorlar.
O şarabın etkisiyle sarhoş olmadım ben. O şarabı hiç ağzıma sürmedim. Onun tadını da bilmem. Kırmızı, beyaz, pembe, kızıl, eski, yeni, ne zaman ve nasıl yapılırsa yapılsın, nasıl içilirse içilsin hiçbir şarapta bir izim, bir gölgem yok.
Yine de herkes beni anıyor şarap denince.
Şarabı sarhoş edici bir içki olarak tatmamama rağmen sarhoşluğum hep arttı. Ve öyle bir an geldi ki ne kendimi ne gayr’ı bildim.”
Evreni anlama çabasını şiirlerine gizlemiş bir şair… Sayılarla oynayan bir matematik dehası… Göğü izleyen bir astronom…
Medrese arkadaşı Hasan Sabbah ve Nizam’ül Mülk’le ayrılan yolları…
Rasathanede izlediği yıldızlar ve baktığı gökte yalnız onun gördüğü an’lar…
Asırları aşan akıl yürütmeleri…
Ve elbet, rubaileri…
“Hiç” olma yolunda “şey”e varan bir yolcu…
Adı yüzyıllardır hafızalardan, dillerden silinmeyen Hayyam…
Sadık Yalsızuçanlar’ın güçlü kalemiyle bir kez daha hayat buluyor.