Kemal Gündüzalp, Nadya’nın Treni’yle uzun bir aradan sonra yeni öyküler toplamıyla yeniden öyküye dönüyor. Altı öyküden oluşan Nadya’nın Treni, sınırdaki aşk ve özlem dolu öyküleriyle, beklenmedik ayrılıkların, sürpriz kavuşmaların öyküleri aynı zamanda. Bu yönüyle bir bakıma aşkın ve sevginin sınır tanımazlığını anlatıyor. Nadya’nın Treni yalnızca aşkın ve özlemin öykülerinden değil, toplumsal yapıdaki kırılmaların, sürpriz buluşmaların ve öte yanda kardeşliğin öykülerini de barındırıyor. Bu yüzden sevgi büyüdükçe yeryüzünün küçüleceğini imliyor. Ustaca bir anlatım ve dil varsıllığıyla renkleniyor öyküler.
* “Ne kadar güzeldi, kendi yolcusunun olması. Sahi, o güne dek hiç yolcusu olmamıştı. Ne garip bir duyguydu bu. Şaşırdı kendine. Beklediği bir treni de olmamıştı. Öylece herkes nasıl trenlere bakıyorsa, o da öyle gelip gitmişti o güne dek. Oysa şimdi beklediği bir tren vardı artık. ‘Benim trenim’ dedi kendi kendine, sonra ‘hayır’ dedi; ‘aslında bu, Nadya’nın Treni.’” |