“Taşra ve Sürgün’de ana izlek olarak taşra dolambacıyla çözümsüzlüğüne yöneliyor Gündüzalp. Bunun göstereni olarak da anlatıcı yazar karakterinin çocukluktan erginliğe farklı boyutlarda yaşadığı toplumdaki aşk, cinsellik kavrayışıyla kadına bakış olgusu alınıyor öne. Bunun için romanında kullandığı hikâyeyi, taziye için zorunlu bir taşra-sürgün yolculuğuna yerleştirerek âdeta söylen havasında yeniden biçimlendirmeye girişiyor. Yazarın, böylece dramatik olanı alıp yer yer kara anlatıyla dolanmış bir tragedyanın önüne bıraktığı söylenebilir o halde.” M. Sadık Aslankara, Cumhuriyet Kitap, 18 Ağustos 2016
Taşra ve Sürgün üçlemesi’nin ilk kitabı olan Ceylanların Yurdunda Buluşma’da taşradan anakente, sonra yeniden taşraya göçen ya da ‘sürülen’ adsız bir kahramanın öyküsü var. Bu erkek kahraman bir tutunamayan, başaramayandır. Bu anlamda da bir anti-kahraman değil belki ama kahraman oluşu da kuşkuludur. Yol ve yolculuk dolayımında kurgulanmış bu roman, ister istemez üçlemenin öteki kitapları için de merak uyandırıyor.
“Taşra neresidir şimdi? Ankara, Urfa’nın taşrası mıdır Tevfik Fikret? Sürgün yeri neresidir? Şimdi ben bir sürgün müyüm yoksa doğduğum bu topraklarda? Taşrada! Bir yabancı gibi dolaşırken sokaklarda, yol iz bilmezken? Mezopotamya nereye akar Tevfik Fikret? Anadolu nereye dökülür?” |