Osmanlı Devleti’nin yüzyıllarca yönettiği pek çok bölge, 19. yüzyılda başlayan ülke büyüklüğünde toprak kayıplarının yaşanmasıyla dramatik hadiselere sahne olmuştur. Ancak bilhassa 93 Harbi’nden sonra artık dizginlenemez bir çöküşün yaşandığı Balkanlar’da sadece toprak kaybedilmemiş, Türkler ve diğer Müslüman ahali çocuk, kadın, yaşlı denmeden soykırıma maruz bırakılmıştır. Yanya ve Grebene bölgesinde kurduğu 600 kişilik birliği ile 2 yıl boyunca gayrinizami harp yürüten ve Müslüman ahalinin “Grebene Kahramanı” olarak hayırla yâd ettiği Bekir Fikri Bey’in Vatan Ülküsü adıyla yayıma hazırlanan bu eseri, yaşananlar karşısında sessiz kalamayan samimi ve dertli bir askerin kaleminden Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun içine düştüğü topyekûn tefessüh hâline âdeta bir isyan niteliği taşıyor. “Vatan Mefkûresi” ve “Askerlik Mefkûresi” başlıklı iki ana bölümden oluşan kitabın “Vatan Mefkûresi” bölümü dört alt başlığa ayrılmıştır. Grebeneli Bekir Fikri Bey, bu kısımda; vatan kavramından ne anlaşılması gerektiği, milleti ortak bir mefkûre etrafında birleştirmenin lüzumu, Batılı kavramların Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkışı, yaygınlık kazanması ve bunları olduğu gibi kabul etmenin verdiği zararlar, Müslümanlığın temel ilkelerinin anlaşılamaması ve ayrılıkçı tutumların ortadan kaldırılamaması üzerinde durmuştur. Altı alt başlığa ayırdığı “Askerlik Mefkûresi” bölümünde; II. Meşrutiyet döneminde ordunun yaptığı hatalar, İslâmiyet’in askerlikle bağlantısı, orduyu tekrar toparlamak için askerlik mesleğinin din hükmüne getirilmesi gerektiği ve bunun şartları üzerinde durmuştur. “Kurtuluş Yolu” adını taşıyan son kısımda ise, dört maddede çözüm önerilerini özetlemiştir. Tefessüh devirlerinde, maddi imkânlardan yoksun bir milletin başvurabileceği yegâne ilticâgâh zamanın örsünde yüzlerce yılda şekillenen “ruh”udur. Sarıkamış Harekâtı’nda şehit düşen Bekir Fikri Bey de, şehadetinden hemen önce kaleme aldığı bu eserinde, işte bu “ruh”a, dirilmek ve yeniden ayağa kalkmak için bir istinatgâh olarak işaret etmiştir.