Türkiye’de daha çok Bir Sahte Derviş’in Orta Asya Gezisi kitabıyla tanınan 20. yüzyılın önemli oryantalistlerinden Árminius Vámbéry’nin ilk kez 1906 yılında yayımlanan Doğu Ülkelerinde Batı Kültürü başlıklı kitabı, 19. yüzyıl boyunca hem Türkistan coğrafyasında hem de Hint alt kıtasında iyice kök salan Batı emperyalizminin iki önemli taşıyıcısı olan Rusya ve İngiltere’nin Asya’daki sözde medenileştirici(!) rollerini mukayese ediyor. Toplam üç ana kısımdan oluşan kitabın birinci kısmında Rusların Türk hanlıklarını ele geçirişi ve 19. yüzyıl boyunca burada uyguladıkları siyaset değerlendiriliyor. İkinci bölümde ise, bu kez İngilizlerin Hindistan’ı ele geçirişleri, burada hâkimiyetlerini kabul ettirişleri ve Hindistan’ı hangi usullerle idare ettikleri, dönemin diğer emperyal güçlerinin sömürgelerinde uyguladıkları yöntemlerle karşılaştırılarak ele alınıyor. Bu bölümün sonunda bilhassa İngiliz ve Rus idarelerinin yönetim usulleri kıyaslanarak, bölge halklarının “dönüştürülmesinde”(!) bunlardan hangisinin daha etkili olduğu ortaya konuluyor. Vámbéry, kitabın üçüncü ve son kısmını teşkil eden “İslâm’ın İstikbali”nde ise, Müslümanların Batı kültürünü sahiplenmeden özgürlüklerine kavuşamayacaklarını, kavuşsalar bile bunu uzun süre koruyamayacaklarını belirtiyor. Vámbéry’nin Müslümanlara önerdiği aslında Batı karşısında “şartsız tam bir teslimiyet”ten başka bir şey değildir. Müslüman yöneticilerin despotluğu, ülkelerin geri kalmışlığı yahut iç çatışmalar esasen bu “teslimiyet”in gerekçeleri olarak uzun uzadıya tahlil edilir. Vámbéry, Osmanlı Devleti’ne özel bir önem verdiği bu kısımda, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük ideolojilerini de vadettikleri “kurtuluş” bağlamında ele alarak bunları hem Osmanlı hem de tüm Müslüman yurtlar açısından kıyaslar. Müslümanların yaşadığı geniş coğrafyayı karış karış gezen ve İslam dünyasına dair muazzam malumata sahip bir oryantalist olarak Vámbéry, kaderini Batı dünyasının “insafına” terk etmekte tereddüt etmeyen yerli aydın ve yöneticilerden yaptığı iktibaslarla da Asya halklarının aslında Batı kültürünü kucaklamak ve sahiplenmekten başka şansları olmadığını açık açık belirtir. Asya halklarının, özellikle de Müslümanların “insan” yerine konulabilmesi tam olarak buna bağlıdır!